KİEV-DOCUDAYS GÖSTERİMİ, 27 MART 2017

“Emek Sineması yıkılmış olabilir ama bu, mücadeleyi kaybettiğimiz anlamına gelmiyor.” Özgürleşen Seyirci’nin Docudays festivalindeki gösteriminin ardından yapılan panelde biz böyle diyorduk. Ukrayna’nın Kiev ve Odessa gibi şehirlerinde varlıklarını sürdürmeye çalışan komünal ve bağımsız sinemaların direktörleri ve bu sinemalar için verilen mücadelelerde rol almış aktivistler ise kendileri için tam tersinin geçerli olduğunu söylediler: “Sinemamızı kurtarmış olabiliriz, ama bu kazandığımız anlamına gelmiyor.”

Kiev’deki Zhovten (Ekim anlamına geliyor) sineması, Ekim 2014’te gerçekleşen bir yangın sonucu kül olmuş. Sinemanın direktörü Liudmyla Gordeladze, yangının kundaklama sonucu meydana geldiğine emin olduklarını söylüyor. Zira yangından birkaç gün önce sinemada bir LGBT filmi gösterilmiş ve faşizan tehditlerle karşılanmış. Bu yangının ardından, sinemanın yöneticileri, LGBT ve kent hareketleri aktivistleri bir araya gelip güçlü bir kamuoyu kampanyası düzenlemişler. Sayısız eylem yapılmış, dayanışma paraları toplanmış ve sinema, önceden bulunduğu yerde yeniden inşa edilerek 2015 yılının Ekim ayında, yani yangından tam bir yıl sonra yeni görünümüyle açılışını yapmış. “Sinemamızı kurtarmış olabiliriz, ama bu kazandığımız anlamına gelmiyor,” sözünün ardında aslında sinemanın yenilenmesinden sonra karşılaştıkları zorluklar yatıyor: Ekim Sineması yeniden yapılmış olabilir, ama hem bu sinema hem de Kiev’deki başka birçok bağımsız kültür mekânı, devlet politikaları, kentsel dönüşüm ve sermayenin tehdidi altında hayatlarını sürdürüyor.

Sinemanın yöneticileri ve aktivistler Ekim Sineması’nın bu kadar güçlü bir kamuoyu desteği görmesinin ardında, 2000’den bu yana sergiledikleri gösterim politikasının olduğunu düşünüyorlar. Sadece ticari filmlere yer vermektense bir repertuar sineması gibi de çalışıp tematik programlar yapan, böylelikle vizyonda kendine yer bulamayan filmleri de seyirciyle buluşturan bir gösterim mekanına dönüştürmüşler Ekim Sineması’nı. Bu politika sayesinde kendi kitlesini oluşturmuş sinema, yangın sonrası dayanışma da bu sayede örülmüş. Kundaklamaya sebep olan LGBT filmi gösterilmiş olmasa sinema yakılmayacaktı belki, ama o film gösterilmemiş olsa Ekim Sineması da Ekim Sineması olmayacaktı; herhangi bir vizyon sinemasından farksız, etrafında bir kitlesel dayanışma örgütlenemeyecek cansız bir mekan olarak sermaye tarafından talan edilmeyi bekleyecekti.

Emek’i Ekim’le sınayalım. Emek Sineması’nda böylesi bir repertuar sineması/sinematek politikası hayata geçirilmedi. İşletmecileri, ticari filmlerin seyircisini çekmeye çalışarak megaplex’lere karşı ayakta durmaya çalıştılar. Buna karşın Emek Sineması, Beyoğlu’ndaki kültürsüzleştirme ve yerinden etme politikalarına karşı sembolik bir anlam kazandığı ve festivallere ev sahipliği yapan bir mekân olduğu (dolayısıyla bir kültürel pratiğin taşıyıcısı olduğu) için insanları etrafında bir araya getirdi. “Bu daha başlangıç” dememizin sebeplerinden biri de bu. Bu mücadele, sadece kentsel mekanları yıkıma karşı korumakla ilgili değil. Bundan çok daha fazla, kamusal iradenin, bu mekanlar ve gelecekleri üzerindeki söz hakkını sermaye ve devlete karşı edinmesinin mücadelesi. Bu da ancak Emek’leri Ekim kılarak, onları ortak inisiyatifle var edeceğimiz mekanlara çevirerek mümkün olabilir.

Kiev’in bağımsız sinemalarını, piyasanın ve kentsel dönüşümün tehditlerine karşı ayakta tutmaya çalışanlar Özgürleşen Seyirci’yi izlediklerinde Emek Sineması için gösterilen dayanışma ve mücadelenin karnavalesk atmosferinden, Emek’in sokağını film gösterimlerinin, konserlerin, forumların alanına çeviren toplumsal iradeden ilham aldıklarını söylediler. Kinopanorama’nın direktörü, filmi vizyon zamanı göstermek istediğini, insanların İstanbul’daki direnişi görmelerinin kendi mücadelelerine güç vereceğini söyledi. Biz de onların, sokağa açılan sinemalarını, ticari gösterim piyasasına teslim olmadan koruma yönündeki kararlılıklarından ilham aldık.

Özgürleşen Seyirci’yi Kiev’de göstermenin ayrı bir anlamı daha var bizim için. Dziga Vertov’un Kameralı Adam’ının çekildiği şehirlerden biri Kiev. Özgürleşen Seyirci’de Kameralı Adam’dan alıntıladığımız bir bölüm de var: Bir sinema salonunun perdeleri açılıyor, ardından Emek Sineması’nın perdeleri açılıyor, seyirciler salonları dolduruyor ve film başlıyor. Kameralı Adam’ın sonlarına doğru, o salonun perdesine Kiev’de çekim yapan (film boyunca izlediğimiz) kameralı adamın görüntüleri yansır. Vertov, seyirci ile üretici arasında piyasa ilişkilerinin dayattığı kopukluğun, üretici-tüketici ayrımının olmadığı bir sinema tahayyülü kurmuştu. Seyirci, üretim araçlarını elinde tutanların pazarladığı ürünlerin (“burjuvazinin düzmece senaryolarını”) pasif bir alıcısı olmayacaktı bu tahayyülde; seyirci ile sokaktaki kameralı insan arasındaki bariyer kalkacak, seyir deneyimi de görüntü üretimi gibi toplumsal inşanın bir parçası haline gelecekti. Bu açıdan ‘özgürleşen seyirci’ fikrinin temellerinin Vertov’un Kiev’inde, sokağa çıkıp şehrin ritmini seyirciyle paylaşan sine-gözlerde yattığını söyleyebiliriz pekala. Sinemada piyasa ilişkilerinin dışında bir seyirci-üretici ilişkisi hayal eden herkese, 60’lardaki yeni dalgalara ve Üçüncü Sinema’ya ilham verdi bu tahayyül. Jean Luc-Godard’ın 68 Paris’ini deneyimledikten sonra devrimcilerle birlikte kurduğu kolektif de adını Dziga Vertov’dan almıştı. 68 Paris’inden Emek Sineması eylemlerine, oradan da Gezi’ye sıçrayan “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganı bizim için böyle bir tarihsel birikime de referans veriyor. Ekim’den Emek’e, Emek’ten Ekim’e açılan bir yol var.

Kiev
27 Mart 2017

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

Blog at WordPress.com.